Türkiye son yıllarda savunma sanayisinde yaptığı ataklarla tüm dünya ülkelerinin radarına girmeye başladı. Operasyonel anlamda çok büyük teçhizat açığı bulunan Türkiye’nin 2005 yılları civarında yaptığı atılımlar ile savunma sanayisinde dışa bağımlılığı minimize etme düşüncesi hala geçerliliğini korumaktadır. Daha öncede bu alanda atılım yapmayı planlayan Türkiyenin, İsrail’den aldığı IHA’ları (İnsansız Hava Aracı) yanlış hedefi vurması sonucu, Türkiye’nin savunma alanına büyük yatırım yapmasını sağlamıştır. Özellikle devlet teşviklerindeki artış ve savunma sanayisine ek özel teşvikler Türkiye’nin ne denli ciddi olduğunu göstermektedir.
1984 yılında kurulan ve 2014 yılına kadar ciddi anlamda çok büyük projelere imza atamayan Baykar Makina havacılık sektöründe kendini 2014 yılında kanıtlamıştır. Daha önceleri TSK’nın sadece ortalama yüzde yirmisi yerli imkanlarla sağlanırken 2017 yılı itibari ile bu oran yüzde 60 seviyelerine çıkmıştır. Daha önceleri savunma sanayisinde Avrupa ve Asya ülkeleri ile sıcak temasta bulunan Türkiye, aradaki siyasi anlaşmazlıklar sebebiyle birçok ithalat anlaşmasında sıkıntı yaşamıştır. Örneğin Avusturya Hükümetinin Türkiye’ye ambargo koyması Türkiye ile İHA motoru ithalatı yapacak olan Avusturya menşeili firma arasında sıkıntılar yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Bu 12 adet İHA motorunun son anda ambargo sebebiyle gönderilmesi Avusturya parlamentosu tarafından yasaklanmıştır. Bu yasaklanma sebebiyle TÜLOMSAŞ Kurumu yerli motor çalışmalarına başlamış olup gelecekte yaşanabilecek sıkıntıların şimdiden önüne geçmeyi amaçlamaktadır.
Havacılık sektöründe Baykar Makina tarafından üretilen ve Türkiye’nin yüzde yüz yerli ilk İHA’sı olan Bayraktar ve türevleri Türk Ordusu tarafından yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. İthalatı yapılan savunma teknolojilerinde en büyük sıkıntı yazılım kodlarının müşteri ülkeye satılmaması sistem içerisine gömülü olarak gönderilmesidir. Bu da ülkenin güvenliği açısından çok büyük tehdit oluşturabilmektedir. Bu nedenle Baykar Makina tarafından orduya alınan tüm teçhizatın yazılımları yerli olarak Türk mühendisler tara
fından geliştirilmektedir. SSM’in (Savunma Sanayi Müsteşarllığı) yayınladığı BİD’lerin (Bildiri İstek Dökümanı) içerisinde yazılımın TSK’ya açık kodları ile teslim edileceği şartı da Türkiye’nin İsrail ile yaşadığı sorundan sonra eklenmiştir. Son zamanlarda sadece İsrail ile değil Almanya ile de politik anlamda sıkıntılar yaşayan Türkiye bu sıkıntıların meyvelerini Leopar Tanklarının teslimi esnasında yaşamıştır. Almanya ile 2 milyar dolar civarında Leopar Tankları için anlaşmaya varan Türkiye daha sonra ki süreçte bu anlaşmanın siyasi sebeplerle bozulmasından ötürü yine ordu içerisinde teçhizat eksikliği yaşamıştır. Yine ordunun millileştirilmesi ve dışa bağımlılığı minimize etme düşüncesine ek olarak Türkiye ALTAY Tankı projesini hayata geçirmiştir. Altay Tankı yüzde yüz olarak ülke sınırları içerisinde geliştirme hedefi ile yola çıkmış olsa da zaman sınırlaması nedeniyle bu oran yüzde seksen seviyelerine düşmüştür. Ancak son aylarda medyada sıkça çıkan haberlere göre Altay Tankı projesinde büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Sıkıntıların ana sebebi Türkiye’nin içten yanmalı motor teknolojisindeki eksikliğidir. Altay Tankı projesinde hedeflenen aşamaların çoğu gerçekleştirilmiş olmasına rağmen motor kısmında Nurol Makina, KALE Savunma gibi birçok firma bu işin altından kalkamayarak projeyi yarıda bırakmışlardır. En son yerli imkanlar ile yine TÜLOMSAŞ Kurumu tarafından geliştirilmesine başlanan motorun tamamlanması 2020 senesine kadar sürebileceği ön görülmektedir.
Fırat Kalkanı operasyonunda kullanılan yerli üretim Fırtına Obüsleri’nin geliştirilme süreci de bir hayli sıkıntılı yaşanmıştır. Yine teknoloji alanındaki tecrübe eksikliğimiz sebebiyle Samsung Savunma Şirketinin üretmiş olduğu K9 Thunder modellerini temel alan T-155 Fırtına Obüsleri 155 mm’lik top atışı kapasitesine sahip. 155 mm’lik top atışını gerçekleştiren bir aracın hayati önem arz eden kritik sistemlerinden biri de
süspansiyon sistemidir. Bu sebeple Aselsan tarafından yüzde yüz yerli geliştirilen sistemler T-155’te çok büyük manevra kabiliyeti, stabilizasyon ve hedefi tam isabetli vurulmasını sağlıyor.
Aselsan tarafından yine milli imkanlarla geliştirilen alt sistemde birçok TSK ürününde kullanılmaktadır. Örneğin Fırtına Obüslerinde kullanılan bir diğer Aselsan yapımı alt sistemde telsiz haberleşme sistemidir. Savaş esnasında yüksek verimlilik ve gizlilik ile çalışan bu sistem sadece askeriyeye özel üretilmiş bir alt sistemdir. Aselsanın geliştirdiği ve geçtiğimiz aylarda BAE (Birleşik Arap Emirlikleri) IDEX askeri savunma sanayi fuarında görücüye çıkan İKA (İnsansız Kara Aracı) Güney Kore, Rusya, Hindistan ve Amerika gibi sayılı birkaç ülkede de kullanılmaktadır. Savaş teknolojilerinin gelişmesinde ki en büyük amaç askeri kayıpları minimize edebilmektir. Bu nedenle birçok firma insansız araçlara yönelmeye başlamıştır. Örneğin Rus şirketi Dahir İnsaat 2013 yıllarında çıkardığı İKA projesi ile beğenileri topladı.
BAE IDEX Fuarında Katar ve diğer ülke devletlerin en çok beğendiği ve Roketsan tarafından üretilen cirit füzeleri 5000 adet sattı. Arap devletleri son 80 yıl içerisinde yaptıkları en büyük savunma yatırımlarının büyük bir çoğunluğunu aradaki siyasi ilişkiler sebebiyle Türkiye ile yapmıştır. Bunlardan bir diğeri ise yine IDEX Fuarında satışı gerçekleştirilen ATAK helikopteri satışıdır. 2 Milyar dolarlık bir satış anlaşması yapan BAE ve Türkiye aradaki ilişkileri çok daha kuvvetlendirmiştir. Bu fuarda son yıllarda dışa bağımlılığı azaltmak için birçok yatırımcıyı ülkesine çekmeye çalışan Güney Afrika ülkeleri de Türkiye ile birçok anlaşma sağlamıştır.
Türkiyenin Savunma Sanayisinde ki gücü son 20 yıl içerisinde bir hayli artmakta olup, bu artışın en büyük sebebi de son yıllarda yaşanan sisyasi krizler olmuştur. Fakat her ne kadar hal böyle olsa da Türkiye hali hazırda F-35 Savaş uçağı projesinde bulunan ülkelerden biridir. Dünyanın üretilecek en gelişmiş savaş uçağının üretilmesinde ABD gibi süper güçlerinde bulunması F-35’in değerini ortaya koymaktadır. Ayrıca F-35’te kullanı
lması planlanan füzelerden biri yine Türkiye tarafından üretilmektedir. Güdümlü sabit kanat ve kendinden itki motorlarına sahip SOM-J füzeleri TÜBİTAK tarafından uzun bir süredir geliştirilmekte olup savunma sanayisinde ki en güçlü füzelerden biri olarak gösterilmektedir. BAE IDEX Fuarında satışı gerçekleştirilmiş olan SOM-J füzesi, deniz üzerinden ateş
lendiği taktirde 185 km gibi muazzam mesafelere ulaşabilmektedir. Haberleşme sistemlerinin deniz üzerinde karaya oranla çok daha iyi çalışması sebebiyle deniz üzerinde uzun mesafelere erişimi çok kolay hale gelen SOM-J için birçok Asya ülkesi de sırada beklemektedir.
Türkiye’nin belki de en zayıf ve eksik olduğu nokta olarak hava savunma sistemleri gösterilebilir. En ufak bir hava sahası ihlalinde dahi hemen F-16 kaldıran Türkiyenin hava savunma sistemleri yerli olarak hiç yoktur. Geçtiğimiz iki ay içerisinde Rusya ile S-400 havunma sistemlerinde anlaşan Türkiye bu konuda gerekli adımları kendi bünyesindeki firmalar aracılığı ile atmaya çalışmaktadır. İsrail’in İran S-300’lerinde ki kodlara Rusya aracılığı ile ulaştığı haberlerde duyurulmaktadır.
Bunun üzerine Türkiye’de Rusya ile olan ilişkilerinde S-400’lerin yazılımsal güvenliğini garanti altına almak zorundadır. Havacılık sektöründe ise Türkiye, İtalya ile yürüttüğü ortak çalışmada T-129 Atak helikopterlerini üretmiş ve BAE IDEX Fuarı ve Berlin Savunma Teknolojileri Fuarların sergilemiştir. Çift motorlu yüksek manevra kabiliyetine sahip Atak T-129 helikopteri Pakistan, BAE, Azerbaycan gibi birçok ülkeye satış anlaşması sağlamıştır. 2017 yılı içerisinde TSK’ya 17 adet Atak helikopteri teslimi yapılması planlanmaktaydı ve yakın zamanda 15. si teslim edildi.
Havacılık ve Uzay Sanayisinde Türkiye’nin en büyük teknoloji Ar-Ge merkezi bilindiği gibi TÜBİTAK gösterilmektedir. 2008 yılından itibaren yine dışa bağımlılığı azaltmak adına yerli uydularımızı üretmiş ve fırlatmıştık. Göktürk 2, Göktürk 1, RASAT gibi uydular ile hem haberleşme hem de askeri anlamda görüntüleme sağlama gibi görevler yerine getirilmektedir. Üretilen ilk uydunun yerlilik yüzdesi yüzde 30 civarında iken ikinci ve üçüncü uydularda bu seviye yüzde 70lere kadar çıkarılmıştır. Üretilen uydulardan birincisi ortalama 5 milyon dolar iken ikinci 160 milyon TL üçüncüsü ise 200 milyon TL civarındadır. Üretilen uyduların yüksek tecrübe ve Ar-Ge gerektiren parçaları Çin’de ki uydu teknolojisinde lider firmalara ürettirilmiştir. Fakat buradaki yerli kıstası uydunun tümüyle ülke sınırları içerisinde biraraya getirilmiş olması ve yazılımsal olarak dışa bağımlı olmayışıdır. Üretilen bu uydulardan hiçbiri Avrupa ülkelerininkileri kadar ayrıntılı veri çözümlemesi sağlayamasa da yerli olması sebebiyle de büyük önem arz etmektedir.